Aileler için Medya Okuryazarlığı Eğitimi

Medya okuryazarlığı, günümüzde sadece "yalan haberi ayırt etmek" düzeyine indirgenemeyecek kadar karmaşık ve çok katmanlı bir yapıya bürünmüştür. İnsanlığın iletişim tarihinin en başından, modern çağın "performans toplumuna" uzanan bu süreç; psikolojik etkiler, tarihsel dönüşümler ve dijital mahremiyetin kaybı gibi kritik durakları içerir. Bu yazı, okuryazarlığın tarihsel köklerinden başlayarak, dijital çağda ailelerin ve bireylerin karşı karşıya olduğu tehditleri ve kazanmaları gereken ileri düzey becerileri en ince detayına kadar incelemektedir.

1. İletişimin Arkeolojisi: Kahkaha ve Kil Tabletler

Okuryazarlığın tarihi, yazının icadından çok daha eskilere, insan doğasının derinliklerine dayanır.

"Kahkaha"nın Zaferi ve İlk İletişim

Henri Bergson'un "Gülme" üzerine yaptığı analizler ve tarihsel okumalar, insanlığın ilk okuryazarlık girişiminin Pleistosen çağlarda başladığını gösterir. Konuşma becerisinden bile önce, insanlar arasındaki ilk anlaşma ve "okuma" biçimi mırıldanmalar ve kahkahaydı. Bir av partisinin başarısı veya yiyecek paylaşımının verdiği hazla ortaya çıkan "Ha", "He" gibi ilkel heceler ve gülme eylemi, binlerce yıl süren bir iletişim sürecinin ilk adımlarıydı. Bu, insanın karşısındakinin duygu durumunu "okuyabildiği" ilk evredir.

Ninova'daki Tablet Evi: İlk Kurumsal Okuryazarlık

Resmi ve kurumsal anlamda okuryazarlığın beşiği ise günümüzden yaklaşık 4000 yıl önce, Ninova ve Mari yakınlarında kurulan Sümer okullarıdır. "Tablet Evi" olarak bilinen bu yerlerde, soylu çocuklarına çivi yazısı öğretilirdi. Ancak bu eğitimin amacı sadece edebiyat değildi; yöneticiler (otorite), ticari anlaşmazlıkları ve haksızlıkları önlemek için her şeyin kayda geçirilmesini istiyordu. Dolayısıyla tarihin ilk okuryazarları, aslında bir tür devlet memuru veya günümüz tabiriyle "noter" işlevi görerek toplumsal düzeni kayıt altına alıyorlardı.

2. Çocukluğun Yok Oluşu ve Neil Postman’ın Uyarısı

Medya ve teknolojinin toplumsal yapıya etkisi incelendiğinde, en çarpıcı değişimlerden biri "çocukluk" kavramının yitirilmesidir.

Yetişkinliğe Erken Geçiş

Neil Postman'ın teorilerine göre, matbaanın icadıyla ortaya çıkan "çocukluk" kavramı, televizyon ve dijital medya ile birlikte yok olma sürecine girmiştir. Günümüzde çocuklara giydirilen üniformalar, damatlık veya gelinlik benzeri kıyafetlerle verilen pozlar, çocukların çocukluklarını yaşamadan yetişkinliğe özendirildiklerinin görsel kanıtlarıdır. Okul sistemi ve medya, çocuğu oyun bahçesinden koparıp, geleceğe hazırlanan küçük birer yetişkine dönüştürerek "çocukluğu" fiilen bitirmektedir.

3. Medya ve Gerçeklik Algısı: "Searching" Filmi Analizi

Medya okuryazarlığının hayati önemini anlamak için videoda detaylandırılan "Searching" (Kayıp Aranıyor) filmi çarpıcı bir vaka analizi sunar.

Bir Dijital Aldatmaca Öyküsü

Kaliforniya'da yaşayan Güney Kore kökenli bir baba (David) ve kızı (Margot) üzerinden ilerleyen film, dijital dünyanın karanlık yüzünü gösterir. Margot'un kaybolmasıyla başlayan süreçte baba, kızının dijital ayak izlerini takip eder. Ancak bu süreçte, sosyal medyanın bir yalan söyleme aracı olarak nasıl kullanılabileceği, sahte kimliklerin masum insanları nasıl kandırabildiği ve finansal dolandırıcılıkların (para transferlerinin) nasıl kolayca yapılabildiği ortaya çıkar. Film, dijital ortamdaki iyi niyetli paylaşımların ve güvenin, trajik bir sonla bitebileceğini (Margot'un hayatını kaybetmesi örneğiyle) göstererek "seçicilik" ve "şüphecilik" becerisinin önemini vurgular.

4. Toplumun Dönüşüm Evreleri: Disiplinden Performansa

İnsanlık, tarım ve sanayi toplumlarından geçerek günümüzün "Süper Akıllı Toplumu"na (Toplum 5.0) evrilmiştir. Bu evrim, bireyin denetlenme biçimlerini de değiştirmiştir.

Disiplin Toplumu ve Saat Metaforu

Eski toplumsal düzende (Disiplin Toplumu), temel denetim mekanizması "zaman"dır. Fabrika düdükleri, okul zilleri ve her yere (duvara, kola, masaya) yerleştirilen saatler, bireyi disipline eder. Eğer bir evde duvar saati varsa, bu o evde zamanın doğal akışında yönetilemediğini, bireylerin zamanın kölesi olduğunu ve "saatin kafalarına geçtiğini" gösterir. Alman disiplini örneğinde olduğu gibi, zamanı milimetrik yönetmek bir yaşam biçimidir.

Gözetim Toplumu: Panoptikon, Sinoptikon ve Omniptikon

Medya çağıyla birlikte denetim şekil değiştirmiştir:

  • Panoptikon (Biri herkesi izler): Hapishane modelidir. Merkezdeki görünmez bir gardiyan tüm mahkumları izler. Günümüzde bu, dev şirketlerin ve devletlerin verilerimizi izlemesidir.
  • Sinoptikon (Çoğunluk azınlığı izler): Televizyon çağıdır. Milyonlarca insan (çoğunluk), ekrandaki az sayıda ünlüyü veya siyasetçiyi (azınlığı) izler. Ancak bu süreçte aslında izleyici, sistem tarafından analiz edilmektedir.
  • Omniptikon (Herkes herkesi izler): Sosyal medya çağıdır. Bireyler gönüllü olarak kendilerini ifşa eder. Herkes birbirini izler, takip eder ve denetler. Bu durum "teşhir toplumu"nu yaratır.
Performans Toplumu

Son evrede birey, artık bir "performans öznesi"dir. Sosyal medyadaki beğeni sayıları, takipçiler ve etkileşim oranları bireyin değerini belirler. İnsanlar sürekli olarak kendilerini ispatlamak ve sahnede kalmak zorundadır.

5. Psikolojik Etkiler ve Sendromlar

Medya tüketimi, insan psikolojisinde tanımlanmış spesifik sendromlara ve etkilere yol açar.

"Acımasız Dünya" Sendromu (Mean World Syndrome)

Televizyon ve haber bültenlerindeki yoğun şiddet içerikleri, izleyicilerde (özellikle 15-25 yaş arası grupta) dünyanın gerçekte olduğundan çok daha tehlikeli olduğu algısını yaratır.

  • Güvensizlik ve İlgisizlik: İnsanlar "kimseye güvenilmez", "yabancılar tehlikelidir" inancıyla içe kapanır. Almanya'da yapılan bir "trafik kazası" deneyinde, insanların kazayı görmelerine rağmen "nasılsa başkası yardım eder" veya "başım belaya girmesin" düşüncesiyle durmadıkları gözlemlenmiştir. Bu, medyanın öğrettiği duyarsızlaşmadır.
  • Suç Algısı vs. Gerçeklik: Türkiye'deki suç oranları Avrupa'dan yüksek olsa da Afrika'dan çok daha düşüktür ve ABD ile benzer seviyelerdedir. Ancak medya, suçun her an her yerde olduğu algısını pompalar.
John Henry Etkisi ve Tetris Etkisi
  • John Henry Etkisi: Bir makineye (veya kontrol grubuna) karşı yarışan kişinin, yenilmemek için kapasitesini zorlayarak tükenmesidir. Eğitimde ve iş hayatında, sistemin dayattığı standartlarla yarışan bireylerin tükenmişliğini ifade eder.
  • Tetris Etkisi: Sürekli Tetris oynayan birinin gerçek hayatta da binaları birbirine geçirmeyi hayal etmesi gibi, dijital dünyada çok vakit geçirenler (özellikle düzen takıntısı olanlar), hayatı dijital kalıplara göre düzenlemeye çalışırlar.
6. Beden Algısı ve Tüketim Tuzağı: Obezite Paradoksu

Medya, beden algısı üzerinde ikiyüzlü bir politika izler. Bir yandan insanları televizyon ve ekran karşısına kilitleyerek hareketsiz bırakır ve obeziteye zemin hazırlar. Diğer yandan, yarattığı bu "obez nüfusa" ideal beden algısını (zayıflık, kaslı vücut) empoze eder. Böylece spor salonu üyelikleri, diyet ürünleri, marka kıyafetler (Nike, Adidas vb.) ve gıda takviyeleri için devasa bir pazar yaratılır. Önce sorunu (hareketsizlik/kilo) yaratır, sonra çözümü (fit vücut hayali) satar.

7. İleri Düzey Okuryazarlık Türleri: Harita ve Film Okumak

Gerçek medya okuryazarlığı, sadece metni değil, hayatı okumaktır.

Harita Okuryazarlığı ve "Ali Okulları"

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geçmişte okuma yazma bilmeyen erlere verdiği eğitimler (Ali Okulları), işlevsel okuryazarlığın güzel bir örneğidir. Ancak daha önemlisi harita okuryazarlığıdır; bir kağıt üzerindeki çizgilerden arazinin eğimini, tepesini, çukurunu "görmek" üst düzey bir bilişsel beceridir.

Film Okuryazarlığı ve Kim Ki-duk Örneği

Film okuryazarlığına dair anlatılan ilginç bir anekdotta (Kim Ki-duk'un romanındaki karakter üzerinden), okula gitmek istemeyen bir çocuğa babasının şartı şudur: "Okula gitme ama haftada 3 gün benimle film izleyeceksin." Çocuk babasıyla 122 film izler ve filmleri tartışır. Romanın sonunda çocuk, annesinin çalıştığı okula gidip "Sınavlar ne zaman başlıyor? Ben hazırım" der. Bu, doğru yönlendirilmiş medya tüketiminin (film analizinin), hayatı anlamada örgün eğitimden bile daha etkili olabileceğine dair güçlü bir metafordur.

8. Dijital Mahremiyetin Sonu: Şeffaflık Toplumu ve GAFAM

Dijital çağın en büyük imparatorları devletler değil; Google, Apple, Facebook, Amazon ve Microsoft (GAFAM) beşlisidir. Bu şirketler, yaptıkları satın almalarla dijital ekosistemi tekellerine almışlardır.

Veri Sızıntıları ve Snowden Etkisi

Büyük otel zincirlerinden sosyal medya platformlarına kadar her yerde veri sızıntıları yaşanmaktadır. Edward Snowden'ın ABD'nin tüm dünyayı dinlediğini ifşa etmesi (WikiLeaks ve NSA skandalları), beklenen büyük tepkiyi yaratmamıştır. Norveç'te yapılan bir araştırmada, insanların %23'ü bu ifşaların kendilerini hiç etkilemediğini, sadece %17'si internet kullanımlarını değiştirdiğini belirtmiştir. Çoğunluk "kararsızdır" veya durumu kabullenmiştir.

Tiyatro Değil, Pazar Yeri

Byung-Chul Han'ın tespitiyle; sosyal medya bir tiyatro sahnesi değildir, çünkü tiyatroda roller ve sınırlar bellidir. Sosyal medya bir "pazar yeri"dir ve bu pazarda sergilenen mal, kullanıcıların bizzat kendileri ve mahremiyetleridir. İnsanlar "şeffaflık toplumu" yanılsamasıyla özel hayatlarını gönüllü olarak teşhir ederler.

9. Sonuç: Algoritmaların Gölgesinde Bilinçli Kalmak

Muğla'daki bu eğitim seminerinden çıkarılacak en temel ders şudur: Medya okuryazarlığı, edilgen bir izleyici olmaktan çıkıp, etken bir sorgulayıcıya dönüşme sürecidir. Alegorileri (bayraktaki kırmızının kan/kardeşlik, yıldızın cennet/yücelik olması gibi) okuyabilmek, haberlerin arkasındaki manipülasyonu (bebek arabalı kadına saldırı haberinin seçimi gibi) görebilmek ve dijital dünyanın konforunun bedelini (mahremiyet) bilmek zorundayız. Eğitim 4.0 ve Toplum 5.0 vizyonu, görselin öne çıktığı, arkada ise yaratıcı fikirlerin olduğu bir dünya vaat ediyor. Ancak bu dünyanın "dijital mültecileri" (eski nesil) ve "dijital yerlileri" (yeni nesil) arasındaki uçurumda kaybolmamak için, teknolojiyi hayatın amacı değil, sadece bir aracı olarak konumlandırmak hayati önem taşıyor.

Özet Olarak

Dünya artık güvenli bir liman değil, dikkatli olunması gereken bir "Pazar Yeri"dir. Bu pazarda en değerli varlığımız dikkatimiz ve verilerimizdir. Aileler için medya okuryazarlığı; çocukları ekrandan tamamen koparmak değil, onlara ekrandaki görüntünün arkasındaki "yönetmeni", "satıcıyı" ve "ideolojiyi" görmeyi öğretmektir.